Ayıp Etmedik Mi?   - Kale Gündem - Haberler - Son Dakika Haberleri - Malatya Kale İlçesi
DOLAR

32,2363$% -0.09

EURO

35,0274% 0.1

STERLİN

40,7965£% 0.33

GRAM ALTIN

2.458,78%0,52

ÇEYREK ALTIN

3.985,00%0,00

BİTCOİN

2054487฿%2.89232

İmsak Vakti a 02:00
Malatya PARÇALI BULUTLU 18°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Ayıp Etmedik Mi?  

Kale Gündem – Arap asıllı (Kahır ekseriyeti Suriyeli) Müslüman kardeşlerimizin bazı sıkıntılarını (Müşkülat) not düşmek elzem oldu benim için. 

Önce ufak bir mukaddime: 

Dünyada en kıymetli üç şey; inanç, aile ve vatandır. Hiç kimse isteyerek ve bilerek bu üç kıymetlisinden asla vazgeçmez.   

Suriyelilerin burada ne işi var?  

Muhammed adında Suriyeli bir kardeşimizi (Mermer ustası) duygulu vaziyette görünce sebebini sormak durumunda kaldım, aramızda geçen konuşma şöyle: 

“Hayır olsun Muhammed Usta!” 

“…” (Cevap yok)  

“Yapabileceğim bir şey var mı, Muhammed kardeşim?” deyince Muhammed, “Rıza amca!”  

“Efendim kardeşim.”  

“Sence ben gurursuz muyum?”  

“Estağfurullah, haşa o ne demek?”  

“Ben korkak mıyım? Ben cahil miyim? Ben insan değil miyim?” Kabilinde arka arkaya sorular yöneltince ben: “Muhammed neler oluyor?”

“Her yerde bana ve arkadaşlarıma korkak, gurursuz ve bir sürü şey diyorlar, hakaret ediyorlar. Neymiş? Vatanımızda savaşacakmışız, bilmiyorlar ki…”  

Ağlamaklı ve duygu bir üslup ile, “Rıza Amca bilir misin?”  

“Neyi?”  

“Öz amcamın dört oğlu vardı. Biri el- Nüsra’da, biri rejimde, biri Kürtlerde bir diğeri ise Muhalif Cephede savaşıyordu. Hangisi ile görüşsem, “Vatan için, din için savaşıyorum.” diyor, sonra diğer öz kardeşlerini hainlikle itham ediyorlardı. Şimdi size soruyorum Rıza amca, bu amcazadelerimin hangisi vatansever, hangisi hain ya da hangisi mücahit?  Her gurup maktulüne şehit, diğerine ise, “Cehennemlik,” diyor. Benim sorum şu: “Ben hangi gurupta savaşmalıydım?”  

“Karşıma çıkan herkes din kardeşimdi, hangisine silah çekebilirdim? Başka çarem var mıydı ki onu tercih edeyim? Yapacağım belliydi, kardeşleri, ‘baş başa’ bırakarak Müslüman bir ülkeye hicret etmekti. Birçok insan yabancı ülkeye gitti ama biz Türkiye’yi seçtik. Lakin burada da bu ağır sözlere muhatap oluyoruz. 

“Muhammed,” diyerek araya girmek istedim ancak Muhammed çok doluydu ve “Rıza amca bir şey sorabilir miyim?” 

“Tabii ki.”  

“Suriye’nin üç büyük sınır komşusu vardır ve bunların üçü de İslam ülkesi. Irak, Ürdün, Lübnan (İran demektir aslında) ve Türkiye. Sualim ise şudur: Bu üç – dört ülkeye rağmen ecnebi ülkeler Suriye’ye girebilirler miydi?  Yani, bu ülkelerin suçu hiç mi yok? Şimdi ben de desem ki, ‘Bu işgalde sizlerin de payı var,’ hata etmiş olur muyum?”  

“Evet! Çok direndik, hem de çok direndik. Vaktaki ailemi şehit verinceye kadar.”  

“Ailenden vefat eden oldu mu?”  

“…..” Bir müddet sustu Muhammed. Sicim sizim akan göz yaşlarını sağ ve sol kollarıyla sildi, gözlerini bir müddet karşı duvara dikti, sonra devamla, “Evet amca; annem, babam, iki abim, iki yengem ve dört yeğenim. ABD’nin yaptığı bombardımanlar sonucu yıkılan evlerin altında can verdiler yani şehit oldular.”  

Üç dört dakika ses ve soluğumuz kesildi adeta. Yapacağım tek şey vardı, o da özür dilemek ve onu sımsıkı kucaklamaktı, onu da yaptım.  

Herkes suçlu   

Elbette söylediklerinin hepsi de doğruydu, fazlası vardı. Ancak bazen hor gördük. “Çok çocuk doğuruyorlar.” dedik. “Vefasızlar, kaypaklar” dedik, “Paramızı alıyorlar.” dedik. Hasılı, zannedersem bu kardeşlerimizi biraz fazla incittik.    

Ağır konuştuk. Bazen yüzlerine bazen sosyal medyada bazen de siyasiler vasıtasıyla ikinci sınıf muamelesi yaparak onları kategorize (Musannaf-sınıflandırmak) etmeye kalktık. Kürt, Türkmen, Arap diye tefrik edince onlar da haklı olan kesime değil, kuvvetli olan cenaha karşı sessiz (Belki de yaranmak) kalmak durumunda kaldılar.

Birkaç hatıra:

1.İş yerine gelen bir gençten, “Abi iş var mı?”  

“Şu an yok kardeşim.”  

“Abi ben Türkmenem?”  

“Ne fark eder aziz kardeşim?” dedim. 

2. Evde ustalar çalışıyordu, bir müddet sohbetten sonra, “Ustam nerelisiniz?”  

“Iraklıyım ama ben Türkmen’im amca.”  

3.Alacak verecek meselesi vardı Suriyeli işçi ile Türkiyeli iki esnaf arasında. Sulh için yardımcı olmam istendi. Yanıma yaklaşan Suriyeli genç (Alacağını alamıyordu), “Abey Suriyeliyem ama ben Türkmenem.” dedi.  

4. Kucağında küçük bir çocukla zengin bir muhitte dilenen adam gelip geçenlere, “Abi Allah için bir yardım,” ara ara da “Abla ben Türkmen’im” demeyi de ihmal etmiyordu.

5. “Çalışanlarımın içinde en iyisi Ahmet’tir” tespitine yanındaki adamın, “Ama Tükenmedir.” demesi gibi örnekler Arap ve Kürt kardeşleri çok incitmişti. 

Elbette sadece bunlar değil, vatandaş olamadıkları için geri gönderilme korkusundan sebep birçok zaman suskunluğu tercih ettiler, alacaklarını almadıkları zamanlar oldu. Haklı olmalarına rağmen haklarını savunamayan insanlar oldu. Dini nikahla evlenip terk edilen kadınlar hatta evladı elinde alınan onlarca insan bilirim. Batıda “Abey ben Türkmen’im.” derken eminim Mardin’de ya da Diyarbakır’da, “Abey ben Kürt’üm.”, “Hatay’da ağam ben Arap’ım.” demiştir.  Ve tüm bunlara dini İslam’a ve Kuran’a rağmen biz sebep olduk. Oysa Kuran bu olanların birçoğunu reddediyor.   

Mesela, her duyduğuna ve her gelen habere inanmamamız gerektiğini (Hucurat S. A. 6),  

İman etmenin ne kadar güzel ve kıymetli olduğunu (Hucurat S. A. 7),  

Kardeşler arasında oluşan ihtilafı çözmek için arabulucu olmamızı (Hucurat S A. 9), 

Ayıplama ve küçük görmenin ne kadar kötü -kerih olduğunu “(Hucurat S. A. 11),  

Aleyhte konuşmanın, gıybet etmenin ne kadar çirkin olduğunu (Hucurat S. A. 12),  

Şeref ve kıymetin-üstünlüğün ancak ve ancak imanda olacağını (Hucurat S. A.13),  

Siz iman etmediniz teslim oldunuz diyerek imandaki zaafımızı (Hucurat S. A. 14) bizlere gösteriyor.   

Müslüman olmanızı bir lütuf gibi gösterip bana (Hz. Muhammed (S.A.V) hatırlatıp durmayın. Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor (Hucurat S. A. 17) buyurarak da Müslümanlığını bir lütuf-ayrıcalık olarak gösteren ehli gafletten olan bir kısmımızı tabiri caizse adeta, ‘ters köşe’ yapıyor Allah (C.C.).  

Dil bir ayettir ya da düşmanın dili…  

Tüm semavi dinlerin müntesipleri, sahip oldukları dinin dilini konuşur ve kutsal kitaplarının harfleri ile yazışırlar, en azından onu bilirler. Mesela İsrailoğulları. İseviler… Müslümanlara gelince, Kuran-ı Kerim Arapça nazil oldu. Mübelliği Hz. Peygamber’de (S.A.V.)Arap idi. Kuran-ı Kerimi insanlığa tebliğ eden/anlatan Sahabe-i Kiram da Arap idi. Hulafa-yi Raşidi’nin yazı ve konuşma dili Arapça idi. İslam’ı ilk devletleştiren Emeviler, Abbasiler de.  Bin yıl İslam’a bayraktarlık eden Devleti Aliye-yi Osmani de Arap harfleriyle okudu, yazdı. Dünyada adalet ile hüküm sürerken Arapça onların zirve yapmalarına engel teşkil etmedi. Hatta denilebilir ki bundan bir asır öncesine kadar tüm Müslümanların yazı harfleri Arapça ve çoğunluğun dili de Arapçaydı. Durum böyle iken Arap nefreti ya da Arapça harflerine karşı olan tahammülsüzlük neden acaba?  

Ehli diyanet mensubu bir hocamızın dediği gibi, “İslam’ı, Türkleri ve Türkiye’yi aylarca işgal eden, bu milletin ırzına geçen, Din-i İslam’ı ortadan kaldırmaya çalışan düşmanlardan müteşekkil İngiliz, Alman, İtalyan ve Fransızların dilini öğrenmek ilericilik ya da medeniyet oluyor da Arapça harfler ya da Arap Dili neden gericilerin ya da geri kalmışların dili oluyor?  

Şirket isimleri, birçok unvan hatta günlük konuşmamızda ecnebi dili- harfleri istimal edilirken   sadece kendi halkına işyerlerine Arapça ile yazı ve tabela astıkları için bazı guruplar ve siyasiler tarafından hedef gösterildiler. Sonra da mahalli idareler tarafından yasak getirilerek söküldü ya da kaldırılmaya zorlandılar.”  

Bel ki şu denilebilirdi: Hem Türkçe hem de Arapça olsun. Aksi takdire birçok vatansever kalkıp, “Ne kadar yabancı isim varsa kaldırılsın ya da yasak getirilsin.” şeklinde itirazda bulunabilir. 

Netice ya da çare

-Bu kardeşlerimizin hiç birisi kendi isteği ile vatanlarını terk edip ülkemize gelmediler.   

-Bu topraklarda doğmuş, bu topraklarda ve bu ülkenin okullarında okumuş birçok insandan daha ileri seviyede Türkçe konuşan Suriyeli kardeşlerimizin mevcudiyeti bir vakıadır. Öyle ki Arap olduğu anlaşılmayacak kadar da düzgün konuşan Arap kardeşlerimi gördüğümü rahatlıkla söyleyebilirim.  

-İnsanın elinde olmayan bazı durumlar da vardır, kimse başına gelecek olayı bilemez. Yine hiç kimse anne babasını seçemez, dilini seçemez, doğduğu yeri seçemez, öleceği yeri seçemez ve tenini-ırkını da seçmez. Lakin farklı zaviyeden (pencere) bu meseleye bakabiliriz.  

Mesela dinimiz bir, kitabımız bir, peygamberimiz bir, kıblemiz bir, bölgemiz bir, örf ve adetlerimizin ekseriyeti bir, hatta yüzlerce ortak, ‘birlerimiz’ varken neden bu ayrılık? Neden bu husumet ve neden tefrika?  Şer olarak gördüğümüz bölgemizdeki bu savaşlar-facialar çok yakın bir zamanda hayra dönüşebilir (Tebdil). Düşmana karşı sırt sırta vermiş bir Türkiye, Suriye ve Irak ittifakı neden olmasın? İsteyen bugünün tarihini not düşebilir.   

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

Millî Mücadelede Kadın Kahramanlar: Fatma Seher Erden

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.