Hatice Albayrak, Kale Gündem - Haberler - Son Dakika Haberleri - Malatya Kale İlçesi sitesinin yazarı
DOLAR

32,3587$% -0.01

EURO

34,8049% 0.02

STERLİN

40,7010£% 0.27

GRAM ALTIN

2.393,66%-0,12

ÇEYREK ALTIN

3.927,00%-0,67

BİTCOİN

1925246฿%3.11679

İmsak Vakti a 02:00
Malatya PARÇALI BULUTLU 16°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Hatice Albayrak

Hatice Albayrak

22 Ocak 2024 Pazartesi

    Biraz Cefa Çekeceğiz Ama

    Biraz Cefa Çekeceğiz Ama
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kale Gündem – Son zamanlarda içimde her geçen gün artan bir umut var… Bunca cefanın arasında besleyip büyüttüğüm. Sebebini bilmiyorum lakin çocuksu bir umut benimki. Hani diyor ya Sezen Aksu, “Belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur yazılarda, iklim değişir, Akdeniz olur, hadi gülümse…” Tam da bu moddayım. Aslında karamsarlığımın içerisinde büyüttüğüm bir umut benimki… Hani insan düşmeden kalkamazmış ya öyle bir şey…

    Sebebini açık edeyim; bu umut doğup büyüdüğüm şehrim Malatya ile ilgili… Bunca yıkılmışlığın arasında bir umut filizleniyor içimde, şehrime dair. 6 Şubat depreminden ders çıkaracağımızı düşündüğüm bir umut aslında…

    Ve şunları görüyorum…

    Şehrin ortak paydasında bir araya gelen, siyaset yapmayan, ideolojik bakmayan, kime yarar hesabı yapmayan belediye başkanları, milletvekilleri, muhtarları, parti il başkanlarını ve parti üyelerini görüyorum…

    Şehrin geleceğine etki sağlayacak sosyal, kültürel ve çevresel proje yarışmaları yapan ve gelen projeleri hayata geçirme sözü veren yerel yöneticiler görüyorum…

    Bilerek veya bilmeyerek yönetimde zafiyet gösteren yöneticiyi sîgaya çekecek Molla Kasım gibi kanaat önderi ve STK başkanları görüyorum…

    Gözünü ve kulağını sadece Malatya’nın vicdanına adamış, sözünün ve kaleminin eri basın emekçisini görüyorum…

    Akademisyenlerinin her gün şehrin merkezinde, kurumlarda, STK’larda Malatya için ilmini vakfettikleri üniversitelerimizi görüyorum…

    Marifetin bilmek olmadığını, neyi niçin bildiğini bilen öğretmenlerin elinde büyüyen çocukları görüyorum…

    Mahallesinin camisine, çeşmesine, kaldırımına, sokak lambasına evinin en kıymetli hazinesi gibi bakan gençleri görüyorum…

    Yerel girişimleri sahiplenen, yerel esnaftan çok daha fazla alışveriş yapan bir halk görüyorum….

    Aynı zamanda kaldırımları işgal etmeyen, kapı önlerinde sabah kahvaltısı yapmayan, müşterisini içeride bekleyen, başı önünde esnafımızı görüyorum…

    Şehrin sakinleri yani sahiplerinin birlik ve dayanışma içinde şehrine sahip çıkmak adına, mahallelerinde temizlik günleri düzenlediklerini görüyorum…

    Halkın umudunun gölgesiydi bu aktardıklarım aslında… Çok daha ötesi var… Bunca cefa çektik ama umudumuzu yitirmedik azizim; bir gün gerçekleşir umuduyla….

    Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

     

    Devamını Oku

    Seçmen seçimini yaparken

    Seçmen seçimini yaparken
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kale Gündem – Herkesin her şeyi bildiği bir çağda yaşıyoruz maalesef. Günlük koşuşturmamız içerisinde birden çok konuda uzman olabiliyoruz. Yerine göre çok iyi bir sosyolog ya da mühendis, ekonomist, belki de çok iyi bir din alimi! Son zamanlarda yaklaşan seçim süreci ile birlikte çok iyi birer siyaset bilimci bile olduk. Olduk olmasına ama eskisi gibi değiliz artık.

    6 Şubat depremi ile birlikte yiten canlar, biten hayatlardan sonra içimizde büyük bir heyecan kalmadı aslında. Eski yerel seçimlere nazaran seçim maratonu pek heyecanlı geçmiyor, vatandaş sonuçları eskisi gibi merak etmiyor diyebiliriz aslında. Aday adaylarının afili fotoğraflarını, sevecen görünmek için zorla sarıldıkları videolarını ve yerine getirecekleri muamma olan vaatleri gördüğümüz zaman hatırladık seçmen olarak seçim yapacağımızı.

    Bizler seçmen sıfatıyla her seçim dönemi ideolojik, lidere hayranlık, bir fikre bağlılık ya da sadece muhalefet olmak gibi faktörlere binaen seçimimizi yaparız. Bazılarımız pek belli etmeyiz rengimizi, ta ki seçim gecesi TV ekranlarında Türkiye haritası üzerinde görene kadar renklerin ağırlığını ve dilini.

    Neyi neye göre seçeceğimizi bile seçemeden gideceğiz bu seçime. Çünkü seçim yapmamız gereken daha mühim meselelerimiz var bu aralar. Mesela yerinde dönüşüm / yeniden dönüşüm seçeneği, mesela orta hasar / ağır hasar seçeneği, mesela kiralık ev / konteynır seçeneği, mesela ucuz gibi görünen A marketi / ucuz gibi görünen B marketi seçeneği gibi. Bu seçenekleri daha da çoğaltabiliriz. Aslında yerelin durumu bu tercihler arasında saklı kaldı diyebiliriz.

    Demokrasi bayramı olan seçimleri bizler enkaz yığınları, çamurlu yollar, düzensiz trafik, çözülemeyen esnaf sorunları, gelmeyen hastane randevuları arasında bayram sevincine çeviremiyoruz maalesef. 

    Fakat tüm bunlara rağmen vatandaş olarak bizler her türlü zorluğa ve sıkıntıya karşı memleketimizi terk etmiyor ve sahip çıkıyorsak yerel yöneticilerin de en az bizim kadar hassasiyet göstermelerini beklemek en doğal hakkımız olsa gerek.

    Vatandaş olarak bizler oy kullanarak görevimizi yerine getirirken icra makamlarının görevlerini yerine getirmesini beklemenin çok da büyük bir beklenti olmadığını düşünüyorum.

    Kapalı oy sandıklarının içinde umutlarımızın, hayallerimizin, yarınlarımızın da kapalı kalmasını istememek yapılması çok zor bir iş olmasa gerek.

    Çocuklarımıza yeniden yaşanabilir bir Malatya bırakmayı istemek en doğal hakkımız. Bu yüzden seçimimizi yaparken bilinçli bir seçmen olarak hareket etmeliyiz. Şahsi menfaatlerimizi bir kenara bırakıp toplum faydasını gözeterek hareket etmeliyiz. İşte o zaman gerçek seçmen olabiliriz.

    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

    Devamını Oku

    Debdebeli yaklaşımlar

    Debdebeli yaklaşımlar
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kale Gündem – Bu aralar gerek yerel gerek ulusal ve gerekse de uluslararası gündemimiz çok yoğun. Bu yoğunluk içinde ortak olan bir konu var bence: Debdebeli yaklaşımlar…

    Gelin beraber analiz edelim.

    Deprem gerçeği ile sallanırken hasarı bile kademelere bölüp, orta hasarlı diyerek literatüre yeni kazandırdığımız bir süreçten geçiyoruz orta hâlli vatandaşlar olarak. Orta hasarlı binaların çözümü noktasında kafa karışıklıkları giderilmeden sadece kesesini düşünen, debdebeli hayatlarını bir üst seviyeye çıkarmaya çalışan kişiler, şirketler, firmalar ve ilgili yetkililerle karşılaştık.

    Biz orta halli insanlar olarak kışı daha rahat nasıl geçirebiliriz diye bir orta yol bulmaya çalışırken başkalarının, altın tozlu kahve içerek çoktan yolunu bulmuş olduğunu gördük. Sosyal medyanın görünen yüzü olmaya çalışarak doludizgin bir yarışın içine giren bomboş hayatlarla karşılaştık. İşleri güçleri debdebe olan, sonradan görmelikleriyle insanı çıldırtan ve son “enerjilerini” adliye koridorlarında harcayan bir dizi insan! 

    Güzel ülkemde bunlar yaşanırken bir de baktık ki Filistin’de yan yana dizilmiş, üzerleri örtülü çocuklar var. Çocuklar uyurken çekilmiş diye düşündüğümüz kareler meğer ölürken çekilmiş karelermiş.

    Biz onlar ölürken görmedik, görmezden geldik. Çünkü onlar ölürken, bizler uyuyorduk. İşin en kötüsü de ne biliyor musunuz? Şu an gerçekleri görmemize rağmen çocuklar hâlâ ölüyor. Çünkü sesimizi, tepkimizi, duruşumuzu kurşun misali yağdıramıyoruz kan emicilere karşı.

    Hepimiz vicdani sorumluluğumuzu yerine getirmek adına dualar ettik, hatimler indirdik. Daha sonra kınadık, lanet okuduk, boykotlar yaptık. Hatta öyle bir hâl aldık ki Filistin’e gitmek için seferber olduk. Fakat gelin görün ki kimimiz meseleyi bu ciddiyetle ele alırken, kimileri debdebe furyası içinde yer almaya devam etti. Boykot eylemlerine katıldıktan sonra marka ayakkabılar ve kıyafetlerle marka kahvelerin satıldığı işletmelerde yorgunluk attı. Yani sadece maddiyat üzerine değil maneviyat üzerine debdebeyi tercih etti.

    Bahsettiğim üç farklı konu varken tek ortak noktada buluşmak maalesef kaleme aldığım bu yazı için bence üzücü. Gösteriş meraklısı, şatafat hastası, riyakâr insanların durumu. Aslında bu tablo için söylenecek pek de bir şey yok.

    Gelin kulak verelim Şirazi’nin sözüne; “İlmini, dindarlığını gösteriş olsun diye yapan kimse, harmanı biriktirip ateşe veren gibidir…”

    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

    Devamını Oku

    Hiçlik içinde her şeyi görebilmek

    Hiçlik içinde her şeyi görebilmek
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kimimiz varlık içinde yokluk, kimimiz yokluk içinde varlık yaşarız hayatımızın belli ya da her döneminde. Bunu söylerken hemen aklımıza para gelmesi normal. Ama bu sefer ölçütümüz maddi değerler değil. Aslında maddi değerlere bağlı manevi değerlerimiz diyebiliriz. Nasıl mı? Mesela ailemiz, sevdiklerimiz. Madden yanımızda olsalar bile iki kelimeyi bir araya getirip konuşmaktan aciz kaldığımız vakit manen bizden uzak olabilirler. İşte o zaman varlık içinde yokluk yasayabiliriz. Ya da tam tersini düşünelim. Sevdiklerimiz bedenen yanımızda olmasalar bile onların manevi gücünü hissettiğimiz sürece kendimizi dünyanın en zengini olarak görürüz. İşte o zaman yokluk içinde varlığı yaşamış oluruz bir nevi.

    Kale Gündem – Burada varlık ve yokluktan bahsederken aslında biraz da tükettiklerimiz ve tükendiklerimize dem vurmak istiyorum işin aslı. Bu sıralar biraz böyleyiz galiba toplum olarak. Her anlamda bir tükenmişlik yaşıyoruz tükenmezlikler içinde.  Bir zamanlar sadece sanatçıların yakalandığı lüks bir hastalık diye duymuştuk “tükenmişlik sendromu hastalığını. Şu zamanda bakıyorum da ya biz gerçek sanatçılar olduk, ya da bu sendrom da ülkemin şuan ki ekonomik koşullarına yenik düşerek halkın arasına karıştı.

    6 Şubat depremi ile birlikte madden ve manen çok yorulduk birey, toplum, memleket olarak. Hepimiz fantastik bir kurgu içinde yaşayan ölüler gibi olduk. Hiçbir şeyden zevk almayan, yarından umudu ve ümidi olmayan, hayatı sadece nefes almaktan ibaret sayan bir motomotlugun içindeyiz aslında.

    İşte bu ruh halinden kurtulmamız için dikkat etmemiz gereken noktalar olduğunu düşünüyorum. İşin çözümünün de   “hiç” sandığımız yerde “her şeyi” görmemizde saklı bence. Nasıl mı?

    Şöyle ki…

    Acıların en büyüğünü yaşadığımız sevdiklerimizi, yakınlarımızı, anılarımızı kaybettiğimiz “hiçliğin” ortasında düştüğümüz yerden kalkarak bundan sonra “her şeyin” daha güzel olacağına inanarak.

    Her sokağa çıkışımız da “Hiç” olduğunu sandığımız güzel memleketimiz için aslında “her şeyin” yeniden başladığına ve güçlenerek güzel günlere tekrar döneceğimize inanarak.

    “Hiç” umurumuzda olmayan seçim sürecinde “her şeyin” en iyisini yapacak idareciler ile yol yürüyeceğimize inanarak.

    Kısacası  “Hiç” düzelmeyecekmişiz gibi değil de “her şey” en kısa zamanda en iyi bir şekilde sonuçlanacak inancı ile hareket ederek.

    Belki o zaman varlığında, yokluğunda bizler için birer imtihan olduğu bilincine varırız. Tükenmeyen değerler içinde tükettiğimiz değerleri tekrar hatırlarız. Hiç sandığımız yerde aslında her şeyi görürüz ve umudu diri tutarız.

    Derdim felsefe yapmak değil ama bizler de var olanların varlığını, kaynağını ve anlamını özümsediğimiz sürece yaşayabiliriz, bunu da göz ardı etmemiz gerekiyor bence.

    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

    Devamını Oku

    Memleketimde şu sıralar çocuk olmak

    Memleketimde şu sıralar çocuk olmak
    1

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Kale Gündem – Kaç yaşında olursak olalım her daim bir çocuk yanımız vardır. Bazılarımız çocukluğumuzu doya doya yaşasak da, bazılarımız çocukken mecburen büyümüş olsak da, her daim bir yanımız çocuktur aslında. Saf, masum, temiz, büyük dertleri çok olmayan çocuk yanımız.

     İşte çocukluk ve çocuk yanımız bu yüzden her daim daha sempatik gelir. Yalnız bu aralar hiç de böyle değiliz. Gerek çocuklarımız için, gerekse de çocuk kalan yanımız için. Şu sıralar çocuk olmak çok zor memleketimde.

    Normalleşmek adına gayret gösterdiğimiz ama her defasında bizlere kendini unutturmayan artçı depremler ile birlikte hayatımızda da artçılar devam ediyor. Artçıların en büyük tanıkları ve travmaları çocuklarımız üzerinde kalıyor maalesef. Çocuklarımız ile birlikte geleceğe dair tozpembe hayaller kurarken pembesi uçan ve sadece tozu kalan yığınlar arasında kaldık bir anda. Kız çocuklarımız artık oyuncak bebeklerini sallamıyorlar beşik gibi sallanan evlerimizde. Erkek çocuklarımız futbol toplarını bıraktı enkaz yığınlarının doldurduğu sahalarda, parklarda.

    Cemal Süreyya’nın “Çocuk olsam yeniden… Bir tek düştüğüm için acısa içim ve kalbim; çok koştuğum zaman çarpsa sadece” dizelerine çok uzak kaldı çocuklarımız. Her enkaz yığını arasında içi acıyan ve her sallantıda kalbi daha çok çarpan çocuklarımız var artık.

     X,Y,Z bilinmeyen denklemleri gibi kodlarken nesilleri, deprem gerçeği ile birlikte ortak kesişim kümesinde birleştik artık çocuklarımız ile. Bizler de çaresiz kaldık onlarla birlikte. Kendimizce çözümler ürettik sessiz ve sakince. Kimimiz memleketi terk ederken, kimimiz korkusuz korkak olarak dolaşıyoruz halen bizim gibi ağır hasar alan binaların arasında. Peki, nasıl olacak bu işin sonu, çocuklarımız için düşünürken bunca yolu?

    Nasıl olacak bilmiyorum ama nasıl olmaması gerekeni yorumlayabilirim galiba. Mesela protokol çadırlarında çocuklarla birlikte yıkılan binaların izlemek yerine deprem gerçeği konusunda onlara eğitimler vererek.

    Köşe bucak her bir çocuğun eline dondurma veya oyuncak vermek yerine kaybettikleri oyun parklarını yeniden onlara kazandırarak. Yapmacık gülücüklerin yer aldığı fotoğraf kareleri yerine geleceğe dair onlara güvenli bir ortam sağlayarak.

    Kısacası memleketin her köşesinde yeniden çocuk seslerinin geleceği, yeni planlanacak kentin inşasında ve bununla birlikte yeni neslin ihyasını da göz önünde bulundurarak, bir arada yaşanabilir güzel günlerin yakın olacağı umudu ve ümidini diri tutarak. Belki o zaman bizlerde çocuk kalan yanımız ile birlikte çocuklar gibi şen oluruz, hayat buluruz. Güzel olmaz mı?

    Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

    Devamını Oku

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.