35,6611$% 0.04
37,1738€% 0.01
43,9461£% -0.01
3.156,15%-0,09
5.138,00%-0,13
3655229฿%-2.54072
Şehirlerin ruhu vardır ve herkese farklı kapılar aralar gizemli daracık sokaklarda çoğu kişilerin fark edemediği sırlar fısıldar sessizce kulaklarınıza… Bu sırlar giderek sizi şehrin mimarisinden başlayıp çarşılarına kadar, oradan arka sokaklarındaki yaşamlara varıncaya dek bir bakıma sizi yorumlamaya başlar ve kendinizi kadim bir şehrin derinliklerine buluverirsiniz.
Gezi tutkumun depreştiği bir günde, sevgili dostum Mahmut’u arayıp uzun zamandır tekrar edip durduğun Mardin daveti hâlâ geçerli mi diye soruyorum, ‘hiç durma hemen gel’ sözünü duyar duymaz ertesi gün sabah 05.40 THY uçağı ile 2 saatlik bir uçuşun ardından soluğu Mardin’de alıveriyorum. Yine şehirde eski dostlarımızdan biri olan Murat Bey haber almış beni sabah Mardin havalimanından alıp yeni şehir denilen eski Mardin’in eteklerinde kurulmuş yarı modern yerleşim merkezinde bir araya gelip eski günlerin yâd edildiği nostaljik bir kahvaltı ediyoruz.
Uzun zamandır planladığım kadim şehir Mardin’i keşfetmek üzere sıcak havaya aldırış etmeden nabzımı tutmuş bir an önce şehrin olanca bereketine vakıf olmak anlamında; nereden başlıyoruz diye soruyorum. Tabii dostlarımın kendine dair meşguliyetleri olduğundan onları kendi işleriyle baş başa bırakıp bir an önce şehrin atar damarlarına girmek niyetindeyim. Mahmut daha önce benim İstanbul’dan tanıdığım öğrenci arkadaşımız Hüseyin ve onun yakın arkadaşı Furkan’ı gezi esnasında bana eşlik etsinler diye ayarlamış, birazdan gençlerle buluşup kendisinin de sadece Kasımiye Medresesi gezisinde bize eşlik edeceği bilgisiyle yola çıkıp delikanlıları alıyoruz.
Hüseyin esmer tenli Marmara Uluslararası İlişkiler okuyan Mardinli bir delikanlı, Furkan onun aksine beyaz tenli işletme okuyan bir arkadaş her ikisi de gözlük kullanıyor.
Kasımiye Medresesi: Artuklular döneminde başlayıp Akkoyunlu Sultanı Kasım İbni Cihangir döneminde tamamlanmış olup 15. yy. ait bir medresedir. Tuğlu tonozlu revaklar ve derin tonozlarla tromp iki kubbeli cami olmasının yanında revaklı büyük bir avluda oluşturulan orta havuzu besleyen eyvanın selsebili insan havsalasını zorlayan bir estetiğin mimariyle bütünleşmiştir. 700 yıllık muhteşem mimarisiyle iki katlı medrese; astronomi ve tıp gibi bilimlerin yanında dini ilimlerin de tahsil edildiği bu işlev görmüştür. Medrese öyle tasarlanmış ki gün doğumundan gün batımına değin külliyenin bütün hücreleri aydınlık ve güneş alacak bir şekilde inşa edilmiş bir külliye hala dimdik ayakta zamanın acımasızlığına karşı meydan okuyor.
Böylece Mardin şehir kimliğinin önemli sembol eserlerinden ilkini gezip oradan eski Mardin’in tek caddesi olan bir nevi mecburiyet caddesine çıkıyoruz.
Hüseyin ve Furkan’ın rehberliğinde şehrin bize kollarını açtığı bu düzlemde ilk olarak müzeci kimliği reflexi ile Mardin Müzesine gidelim diyorum gençler ‘hocam oraya henüz var, caddenin iki tarafında alt yahut üst sokaklara dalıp önemli mekanları gezdikten sonra müzeye gidebileceğimizi’ söylüyorlar. Ben de onlara hayır demiyorum. Birçok farklı kültürü birlikte barındıran şehir bütün bereketiyle bana her şeyini vermeye hazır gibi. Lakin ben ne kadarını alabileceğim bunu göreceğiz. Hüseyin, ‘Mezopotamya’dan tutun da Doğu Roma’ya kadar bütün bu kültürlerin bir nevi harmanlandığı bir şehirdir Mardin. Bunu antik şehir kalıntılarından, şehir mimarisinden ve çok kültürlü yaşama biçiminden anlayabilirsiniz’ diyor.
Furkan daha sesiz ve içe dönük bir genç, çok sık fikirlerini ifade ediyor olmamakla birlikte bir şeyler sorduğumda gayet tatminkâr bilgiler verdiğini fark ediyorum. Furkan’ın önerisi ile caddenin hemen sağ alt kısmında merdivenlerle inilen Şeyh Çabuk Camiini göreceğiz.
Şeyh Çabuk Camii: 15.yy. Akkoyunlu dönemi eseri olan bu cami İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in ulaklarından birisi olan Abdullah Bin Enes El Cüheyni Hazretleri’nin kabrinin de bulunduğu bu cami tipik Mardin camilerinden biri olup enine iki beşik tonozla örtülü neften meydana gelmektedir. Mescidin güney kısmında bulunan çapraz tonozlarla örtülü kısım türbe ya da zikir mekanı olarak tasarlanmış görünüyor. Biraz uzakta toz bulutları arasından seçmeye çalıştığımız Suriye yönüne doğru manzarayı seyredip daracık sokaklar arasında keşfe devam ediyoruz. Taşın mimarideki görkemi bize adım adım eşlik ediyor. ‘Taşa dokunup onun ruhunu hissedemezseniz şehir size kesinlikle sırlarını fısıldamaz. Bunu bilin’ diye beni uyarmayı ihmal etmiyor Hüseyin…
Not: Yazının ikinci kısmı haftaya yayımlanacak.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Astana’da Türk Yazı Tarihi Müzesi
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.