19,1097$% 0.11
20,7139€% 0.43
23,5647£% 0.35
1.202,85%0,19
2.001,00%0,05
฿%
Malatya’nın Kale ilçesi sakinlerinden Mustafa Taşkıran’ı yaşanan deprem felaketi öncesi gazetemizin İstanbul’da bulunan ofisinde ağırladık. 74 yaşındaki Taşkıran’ın 74 yıllık hayat öyküsünü ilk ağızdan dinleyerek sizlere aktarmaya çalıştık.
Taşkıran’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtlar şöyle:
Peygamberimiz bir yere gittiğiniz zaman sünnet gereği tanışın diyor. Ben 1951 Malatya doğumluyum ama babam 90 sene evvel İzollu’da gelmiş Malatya merkeze yerleşmiş. Babamın ismi Kasım Taşkıran, annemin ismi Ümihan Taşkıran. 17 yaşıma kadar lise okudum. Daha sonra İstanbul’a geldim 54 senedir de İstanbul’dayız. Tekstilciyim ben. Yani İstanbul’a geliş yaşı 17 ama hiçbir zaman sapmadık. Allah’ımıza hamt olsun ki ilkokul 3’üncü sınıfta namaza ve oruca başladım. İlkokul 5’ten beri de camilerdeyiz ve halen okuyoruz anahtarlar biz de duruyor. Rabbim o namazın yüzü suyu hürmetine bizi korudu. Bir anımı da anlatmak istiyorum; Malatya da bitişik komşumuz Pütürgeli Fatma teyze, ‘Mustafa sen İstanbul’a gideceksin ama orda yine namaza devam edecek misin’ dedi. Ben Malatya da başka bir yere gitmedim dedim ve netice de İstanbul’a geldim ve ezanları duydum, camileri gördüm. Daha sonra Malatya ya gittiğim de Fatma teyze bana yok Mustafa’m sen değişmemişsin dedi.
Kale’ye nerden geldiğimizden ziyade bize şeyhler derler babama Kasım’ı Şeyh’in derler, amcama Osman’ı Şeyh’in derler. Babamlar üç kardeşler. En büyükleri 94 yaşındaydı. Babamızın dedesi şeyhmiş. Sultan Hamithan’ın da has ahbabıymış gelip burada 2-3 ay kalırmış beraber zikir yaparlarmış. Osman amcamın hanımı vefat ediyor 36 sene senenin 12 ayı oruç tutardı. Akşam yerdi bir daha ki akşama kadar yemezdi oruç tutardı. Onun küçüğü olan amcam 94 yaşında vefat etti. 1985 yılında biz hacca gittiğimiz de mezarına gittik. Oradaki bir anımı da anlatayım Hanım ile dua ediyoruz ben biraz tebessüm etmeye başladım. Hanım dedi ki niye tebessüm ettin? Dedim hanım benim ki kafasızlık dedim. Şu şahıs dedim 36 sene sürekli senenin 12 ayı oruç tutmuş ben bir ay tutamıyorum kendi mi onunla bir tutuyorum ona gülüyorum dedim. Onun küçüğü olan amcam 110 yaşında vefat etti. O da devamlı ibadet halindeydi. Babam da 1982 de hacca giderken gideyim orda öleyim dedi ve Mekke de vefat etti. Dolayısı ile aile olarak bize şeyh diyorlar. Zaten hangi Mustafa dediklerinde ‘Şeyhlerin Mustafa’ demediklerinde bilmezler. Nerden geldiğimiz ile ilgili net bir bilgim yok.
17 yaşıma kadar Malatya merkezdeydim. Biz doğma büyüme Malatya merkezdeydik ama sene de iki defa Malatya’ya gider gelirdik. Orda evimiz vardı, bahçelerimiz vardı halen de var. Kayısı bahçelerindeki ürünleri babam icar ederdi. Daha sonra Malatya Şire Pazarı’nda pazarlardı. Annem de terziydi. Terzilik oradan geliyor. Annem şalvar dikerdi babam da götürüp satardı. Tekstile olan ilgimde oradan geliyor. Bu şekilde geçim sağlıyorlardı.
Ben ilkokul, ortaokul ve liseyi tamamladım. Ortaokulu okuduktan sonra babama hocaya gitmek istiyorum dedim ve bir yıl hoca ya gittim daha sonra ortaokula başladım. Lise birinci sınıfta okurken esas hedefim hukukçu olmaktı. Ama bir tane Almanca hocası ne yaptıysam beni dersten geçirmedi. Suçum namaz kılmaktı. Kendisinden kurs bile aldım ama yine de geçirmedi beni. Abim burada üniversitede okuyordu. Bana da buraya gel sana dışardan eğitim aldırarak bitirirsin dedi. Hatta buradaki Pertevniyal Lisesi’ndeki anımı da anlatayım size; burada imtihana gireceğim, dışarıdan giriyorum imtihana. 1972’de ses yarışına girdim ve birinci oldum. Orda da olacak ya tarih ve milli güvenlik sınavına girdim. Ben sınava giderken kitap götürmedim. İçerden çıkan birinden kitabı aldım sınıfa girdim içeride 3 tane öğretmen var. Bana sorular sordular ama cevaplayamadım. Kitabı yırttım attım öğretmenlere de bana sıfır verin dedim. Daha sonra gidip notlarıma baktım. Diğer dersleri geçmişim müzik dersinden kalmışım. Geldim hocama dedim ki; hocam müzikten kaç alsam iyi 10 üzerinden 10 dedi, bende sıfırı silin 1 aldım dedim. Sana nasıl 1 verirler dedi. Allah bana hukuk işini fahri verdi. Çevremden insanların sorunlarını hep çözerdim. Samimi içimden gelerek yaptığım içinde Rabbim yardım ediyordu sorunlar çözülüyordu.
Fıtraten cenabı hakkın bize verdiği bir haslet. Ama Peygamber efendimizin hayatı beni tesir altında bıraktı. Bir de çocukluğumdan beri hakka hukuka riayet etmeyi rabbim fıtraten vermiş. Örnek verecek olursam; Malatya’da ilkokul 5’teyiz evimizin karşısında da Ermeni komşumuz var. İkimiz de ilkokul 5’inci sınıftayız. Beraber çarşıya doğru gidiyoruz. Bir de baktım adamın birinde bir şey düştü. Arkadaşımla beraber koştuk. Arkadaşımdan önce ben gittim cüzdanı aldım. Cüzdan Osmanlı cüzdanıydı. İçini açtım ağzına kadar mor binliklerle dolu. Mahalleyi satın alırdım. Başladı arkadaşım Mustafa zengin olduk demeye. Nasıl zengin oldun dedim. Arkadaşım para bulduk dedi. Ben de dedim ki seni beni yaradan Allah bunu aldığımızı gördü. Adamın arkasından koştum amca dedim bir şey kaybettiniz mi diye sorduğumda adamın rengi gitti. İçindeki para miktarı çok fazlaymış ben o mahalleyi satın alırdım. Cüzdanınız buruda dedim verdim adama. Döndü bana evladım Allah annenden babamdan razı olsun ki sana helal rızık yedirmiş ve seni böyle yetiştirmiş bu yaşta bunu getirdin bana verdin dedi. Daha sonra cebinden para çıkardı bana verecekti. Hayır dedim almam. Al dedi evladım bu senin hakkın. Bende dedim ki siz bu parayı bana verdiğinizde ben eve gittiğimde annem bana soracak sen bu parayı nerden aldın diye, bir de ona hesap vereceğim dedim. Onun için mümkün değil alamam dedim. Arkadaşımda ne kafasız adamsın dedi almadın parayı. Bir insan haram yerse ondaki çıkacak zürriyet mayası bozuk yoğurt gibidir. Maya düzgünse yoğurt kerpiç gibi oluyordu. Haramı yiyenin kırk gün duasını kabul etmiyor Allah. Dolayısıyla anamızdan ve babamızdan Allah cümleten razı olsun helal rızıklar ile beslemişler bizi.
Çok anılarım var bir-iki tanesini anlatayım. Askerliği ben İstanbul’ da yaptım. 1974 yılında askere gittim. Ali abim de asteğmendi. Sağ olsun o hemen evci kağıtlarını çıkardı. Askere evden gidip geliyordum karşıda oturuyordum. Ben temizlik çavuşuydum. Aynı zamanda da depo çavuşuydum. Orada görevime çok sadık bir şekilde yapardım.16 çavuşun içinde ben hiç uyumazdım. Bir tane anımı anlatayım size. Ben o zamanlar nöbetçi çavuşuyum. O gece de askerler gidecek veda gecesi düzenlenecekti. Bana da dediler ki sen gelip türkü okuyacaksın. Daha sonra arkadaşlar geldi dedi ki senin aran çavuşlar ile iyi çavuşa söyle yarın biraz geç kalkalım. Bende olur dedim. Baş çavuşumuz vardı. Konyalı Hüseyin Başçavuş. Komutana, komutanım arkadaşlar diyor ki gece saat bir oldu sabah biraz geç kalkalım. Komutan tamam dedi saat 7 kalkabilirsiniz dedi. Normal saatimiz 05.30-06.00.
Daha sonra gittim diğer çavuşlara da söyledim. Hepsi birden gidip talimat verdiler tabur olarak saat 7’ye kadar uyuyoruz. Tabii alay nöbetçi subayı yemek dağıtılan yere gidiyor bakıyor bizim tabur yok. Onlar ne oldu uyuyorlar demişler. Daha sonra bölük komutanı bizi çağırdı ve hepimizi sıraya dizdi. Karargah bölümündeyim ben en başta ben vardım. Karşımızda da nöbetçi onbaşı var. Elinde bir sopa elime bir vurdu elim yamuldu içi kan topladı. Daha sonra talimat verdi. Bir saat içinde siz bu yemeği gidip alacaksınız geleceksiniz yiyeceksiniz ve mıntıka temizliği yapacaksınız. Daha sonra bulaşıklar yıkanacak ve hazır olunacak. Bu mümkün değil. Bizim Malatyalıların kayısı yiyince kafa çalışıyor ya ben dedim ki bakın arkadaşlar sizin yüzünüzden şu elimin haline bakın.
Ben sizden bir şey isteyeceğim; gidin dedim çorbayı alın getirin aşağıda bir kuyunun içerisine dökün sonra çavuşun dediği her şeyi yapmış olacağız dedim. Onlar da tamam dediler. 45 dakika sonra başçavuşun yanına gittim selam verdi. Komutanım karargah servis bölüğü emir ve görüşlerinize hazırdır dedim. Komutan da benimle dalga mı geçiyorsun dedi.45 dakika da nasıl bitirdiniz diye sordu. Komutanım gelip bakabilirsiniz yalan söylemiyoruz dedim. Çavuş geldi baktı her taraf temiz. Daha sonra diğer bölüğün çavuşunun yanına gitti bir daha dayak attı bunlar bitirdi de siz nasıl bitiremediniz dedi. Sonra bana sordular sen nasıl hemen bitirdin dediler.
Bende arkadaşlar bana destek oldular dedim. 15 gün sonra tekrar sordular bana, ben de dedim ki biz kayısı yediğimiz için kafamız çok çalışıyor. Ne yaptığımı anlattım çok şaşırdılar. Bir tane daha anım var onu da anlatayım; Askerde terzilik yapıyordum. Bir gün dediler ki tümen komutanın ölçülerini alacaksın. Ben de tüm subaylara gömlek dikiyordum apoletli gömlekler. Tümen komutanı gel evladım ölçülerimi al dedi. Bir anda aklıma geldi dedim bunlar hep bizi esas duruşa geçiriyorlar. Bende şimdi bunu esas duruşa geçireyim dedim. Biraz laubali durmuştu. Bende dedim ki komutanım esas duruşta durmanız gerekiyor yoksa tam ölçü alamam yamuk olur dedim. Ölçüyü aldım sonra diktim götürdüm gömleği, komutan dedi ki evladım bu işi gerçekten biliyormuşsun. Daha sonra arkadaşlara tümen komutanını esas duruşa geçirdim dedim. Onlar da gülmedin mi diye sordular. Nasıl güleyim tümen komutanı var karşımda dedim. Bu da böyle bir anımdır.
Şöyle anlatayım size, ben 1978 de sakal bıraktım. Evleneceğim insandan isteyeceğim 3 tane şarttım vardı. Şartlarımı kabul ederlerse tamam, etmezlerse de yok derdim. Birinci şarttım; anne babamı kabul etmesi, sakalımı kabul etmesi ve misafiri çok seviyorum bu nedenle misafiri kabul etmesi. Bu şartlarımı kabul edecek insanla evlenecektim. Dört kardeştik hepsi evlendi gitti. Bir ben kalmıştım evlenmeyen. Anne-babaya hizmet Peygamberimize hizmet etmiş gibi sevap alıyormuş. Bir de bir tek evlenmeyen ben kaldım. Annemi-babamı nasıl yalnız bırakayım.
Hatta bir anımı anlatayım. Şişli de Fikriye ablamız ile birlikte gelinlik dikiyorduk. Eşimin gelinliğini de ben diktim. Fikriye abla bana dedi ki Mustafa hocam bizim bir akrabamız var seni tanıştıralım dedi. Bende tamam dedim. Ben tesettürlü bir kadın bekliyordum ama açık bir bayan geldi. Daha sonra abim bana bize namaz kıldır deyince bir baktım kız tesettüre bürünmüş gelmiş. Açık olması benim için uygun olmadığı için hayır dedim. Eşi, abimin eşinin akrabası. Bizi tanıştıran abimin kayınpederi ile benim kayınpederim. Bir buçuk ay içerisinde söz, nişan ve düğünü yaptık. Allah’a hep hamt ediyorum böyle bir aile ile karşılaşmışım. Şu anda da çok üzülüyorum. Kayınpeder de kayınvalidem de rahatsızlar. Hanım onlara hizmet ediyor. Eşimden çok memnunum çok iyi bir eş kendisi. 1982’de evlendim. İlk çocuğumuz kızdı ve 5 yaşında vefat etti. 5 yaşına kadar ne konuşabildi ne de yürüyebildi. Daha sonra bir kızımız daha oldu. Ondan iki tane torunumuz var. Bir de oğlumuz oldu o da şu an spor dalında eğitim alıyor. Bir kızımız bir oğlumuz var.
Annem tam bir Osmanlı kadınıydı. Babam bütün İzolluları toplar getirirdi. Annem hemen sofrayı dizerdi. Bunları hiç unutamıyorum. Halen daha anlatırlar annemin yemeklerini. Hiçbir zaman şikayet etmezdi. Benim de misafir sevgim oradan geliyor. Annem ile babam çok iyi anlaşırlardı hiç tartıştıklarını görmedim.
Röportaj: Esmanur Kadak/ Merve Özbay
Topraktan öğrenen bir ömür: Emine Doğan
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.