28,9711$% 0.18
31,1771€% -0.31
36,3374£% -0.35
1.866,59%-1,05
3.135,00%-0,44
1271448฿%0.72715
“Seyahat etmek, hayal gücümüzü gerçeklerle dengeler ve bazı şeylerin nasıl olabileceğini düşünmek yerine, onları olduğu gibi görmemizi sağlar.” Samuel Johanson
Güler yüzlü insanların ülkesi Endonezya seyahatimizin ikinci durağı olan Jogja’ya doğru uçakla yola çıkıyoruz, Jogjakarta da bizi dostumuz iş adamı Jaty Mikado karşılıyor hemen havalimanı karşısında 5 dakika mesafedeki Sheraton Hotel’e yerleşiyoruz. Şimdilerde tarih ve turizmin yanında bir öğrenci şehri de olan Jogjakarta bir nevi Endonezya’nın kültürel başkenti gibi diğer taraftan bizim tarihimiz ile de ilgili bir tarafı olması bizi ayrıca cezbediyor. Bir zamanlar Osmanlı halifesine bağlı bir sultanlığın günümüzde sembolik de olsa varlığını sürdürüyor olması halen o dönemden halifenin sancağının muhafaza edildiği sultanlık sarayını ve sultanı da merak ediyoruz doğrusu. Tarih boyunca bu ülkenin başı Avrupalı emperyalistlerden (Portekiz, İspanya, İngiltere, Fransa ve son olarak da Hollanda) bir türlü kurtulamamış. Osmanlı Kanuni Devrinde 1538, 1548, 1564’te üç defa Açe’ye yardım göndermiş lakin en büyük yardımı (1568) II. Selim (Sarı Selim) zamanında 22 parçalık donanma gönderip Portekizlerin yenilmelerini sağlamış, bu yardımlar asla unutulmamış ve millet olarak bu gönül bağı, minnet duygusu devam ediyor Endonezya halkında Osmanlı hatırası hafızalardan silinmiş görünmüyor gerek iletişim kurduğumuz insanlar gerekse duyduklarımız bu yönde şeyler… Maneviyat ve samimiyet üst düzeyde biz Türklere karşı ayrıca ülkenin İslam dünyasında en fazla Müslüman nüfusu (250 milyon) barındıran ülke olması da Endonezya’yı farklı kılan özelliklerden biri.
Çok fazla tarihe girmek niyetinde değilim elbette lakin burada gösterilen konukseverliğin bu ortak inanç ve tarih geçmişi ile çok ilgisi olduğu kesin. Lobide kısa bir tarih ve şehir sohbetinden sonra 1 saatlik istirahatin ardından saat 17.00 gibi Keraton Ratu Boko’ya gitmek için sözleşiyoruz.
Ratu Boko, bir saray ve yerleşim kalıntılarından oluşan bu antik kompleks 16 hektarlık bir alanda kurulmuş, girişteki halen restoran kafe olarak kullanılan bir köşk mevcut, terasında bir Hindu otantik müzik grubu eşliğinde şarkılar okuyan bir kadın ve dans eden çocukların ahengi bizi şaşırtıyor, müziğin ritmiyle gün batımıyla göz ucumuzda büyük platoda sadece belirginleşen görkemli Hindu tapınağı Prambanan ve Merapi volkanik dağını panoraması. Gün batımının yahut gün doğumunun dünyadaki en güzel izlendiği yerlerden birinde olmak keyfini yaşıyoruz.
İkinci gün şehir biraz turladıktan sonra Sultan Meydanı’na geçiyoruz tarihi bir yerden bir zamanların görkemli sultanlığının sarayını gezmek üzere biletimizi alıyoruz kısmi restorasyonlarına yapıldığı sarayın ana kapısından giriyoruz lakin gördüklerimiz beklentilerimizi karşılamak konusunda çok yetersiz. Saray kompleksi bakımsız bazı alanlar kapalı avluda geleneksel müzik enstrümanlarının sergilendiği bir alan dışında kenar saray pavyonları içerik olarak zayıf birtakım fotoğraflar eski arabalar ve maket askerler dışında pek bir şey yok terk edilmişlik duygusu hâkim saraya kasvet sessizlik ve boşluk duygusu oluşuyor bizde. Sanırım sembolikte olsa devamı sultanlığın temsil ettikleri ve hatırlattıkları şimdilerde kimsenin umurunda değil gibi…
Jogjakarta Sultan Camisi ahşaptan yerel mimarinin görkemli bir örneği, ilk girişte ana kapının üzerinde Osmanlı hilali bizleri karşılıyor, Dr. Ferdai hemen Osmanlı hilalini fotoğraflamak istiyor. 1756 yılında inşa edildiğini öğreniyoruz, bu büyük cami, kubbe kısmı üç katmanlı olarak Java mimarisinde yapılmıştır. Dış avluda büyük bir grup orta okul öğrencileri ile dolu erkekler önde kızlar arkada saf tutmuş öyle namazını kılmak üzere camiye gelmişler başlarındaki hocanın söyledikleri duaları yüksek sesle tekrar ediyorlar her birinin gözleri parlıyor bize el sallayıp selam veriyorlar bir yandan. Resimlerini çekip onlarla kısaca sohbet ediyoruz sonra büyük camiyi gezdikten sonra sultanlığa ait Osmanlı halifesi tarafından verilen Kâbe örtüsünden yapılmış sancağı görmek istiyoruz, lakin bu kutsal emaneti görmek sultanın iznine tabiymiş, sultana ulaşmak kolay değil çünkü sultan o sırada Japonya’da bulunmaktaymış. Buradan ayrılıp Walikota-Belediye Sarayını gezip oradan Taman Pintar müzesine geçiyoruz içerisinde bir planetaryum, bilim müzesi ve bir etnografya müzesinin de bulunduğu bir kompleks olan Taman Pintarı bize kompleks müdürü bizzat gezdirip hem ülke tarihi hakkında bilgiler verdi.
Jogja’da üçüncü günümüz bir süre dinlendikten sonra akşam üstü ünlü Hindu tapınağı Prambanan’ayı görmek ve dünyaca ünlü Ramayana dans gösterisini izlemek istiyoruz.
Prambanan Hinduizm inancında Trimurti yani tanrının üç halini temsil eden bu üç tapınak yapısı görkemiyle bizi adeta çarpıyor ilk anda, 47 metre büyüklüğündeki tapınak büyük tanrı Şiva için inşa edilmiş , diğer ikisi de Brahma ve Vişnu için inşa edilmiş. Bu görkemli tapınak kilometrelerce öteden görülebilen bir yapı dolayısıyla Javada ki tarih din ve mimari anlamında en önemli sembollerden biri aynı zamanda.
Tapınak gezisinden sonra akşam yemeği için mekana yakın bir noktada bir esnaf lokantasında balık, tavuk ziyafeti çekiyoruz kendimize daha sonra 19.30’daki ünlü Ramayana gösterisini izleyeceğiz.
Ramayana Dans Show Hinduların kutsal kitabı Ramayana’dan esinlenen bu gösteri gerçekten birinci sınıf sahne yüksek fonunda tanrı Şivaya ait tapınak ışıklandırılmış doğal bir fon üstelik gece de ayda var muhteşem bir ambiyans var, sahne kostümler danslar figürler Java tarzı kültür ve müzik şöleni adeta, 200’ün üzerinde profesyonel dansçı ve müzisyenle yapılan bu performansı kesinlikle izlemelisiniz.
Jogja’da son gün hedefimiz büyük Budist tapınağı Brobodur’u görmek, kültür turizmi benim için her şeyin ötesinde mimari medeniyetlerin bence en önemli göstergesi dolayısıyla gezilerimin önemli bir kısmını sembol eserlere, saraylara, dini mekanlara büyük mescitlere ve tapınaklara ayırmaya gayret ediyorum. Son olarak Jogjakartada durağımız Borobudur Budist Tapınağı 8.yüzyıla ait bir tapınak olan Borobudur’u UNESCO’nun da Endonezya coğrafyasından dünya mirası listesine aldığını burada öğreniyoruz.
Geziye başlarken bilet aldıktan sonra anladığım kadarıyla tapınağa saygı bağlamında bir şal bağlanıyor belimize ve tapınağa tırmanmaya başlıyoruz. Bu dünyanın en gerçekten büyük eski anıtların biri, bizim Yerebatan Sarnıcı’ndan 2 yüzyıl sonra inşa edilmiş gerçekten saymadım kaç merdivenle çıkılıyor. Tayland’da Ayutta’ya da büyük Budist tapınaklar gördüm lakin bu kadar büyük ve heybetli bir Stupa görmemiştim. Borobodur mutlak görülmesi gereken bir yer.
Dönüş yolunda öğle yemeği için Caty Mikado bizi bir restoranın göl içerisine yerleştirilmiş bambu kamelyalarından birine oturtuyor. Lezzetli bir balık bizim çupra ile sazan balığı arası bir tür balık ziyafeti sonrası Jogja’nın merkezine dönüyoruz.
Jogjakarta aynı zamanda kumaş ve tekstil üzerine elle boyama sanatı olan batik ürünleri ve sanatçıları ile meşhur bir şehir. Bu akşam programında batik alışverişi için çarşı pazar gezmesi ve ertesi gün 09.50’de Jakartaya uçuşumuz var, akşam Jogja’nın en ünlü batik mağazasına gidiyoruz. Javanın bütün bölgelerine ait batik çeşitleri mevcut, modeller motifler renkler insanların nereye ait olduğunu gösteriyormuş bir nevi Endonezyalın milli kıyafeti 2 adet batik gömlek alıyorum, Dr. Ferdai ise batik işine bayağı sarmış olacak ki neredeyse bir düzine batikle yurda döndü.
Geceyi hotelimizde geçirip sabah kahvaltıdan sonra hotel çıkışlarımızı yapıp Jogja Havalimanına geçiyoruz Caty Mikado’nun Vip servisinden istifade ederek Garuda Havayolu ile Jakartaya uçuyoruz.
Gün ortasına yakın Jakarta’ya ulaşıyoruz dostumuz Triano bizi karşılıyor oradan hep birlikte şehir turu yapıp öyle sonu dostumuz Tevfik Bey ile bir kafede buluşup sohbet çay kahve faslından sonra Jakarta’nın korkunç trafiğini de dikkate alarak saat altıda havalimanında olacak şekilde sekizdeki THY uçağına binmek arzusuyla trafiğe 16.00’da çıkıp 18.10 gibi zorda olsa varıyoruz.
Biletlerimizi alıp eşyalarımızı teslim ettikten sonra bir süre arkadaşlarımızla sohbet edip vedalaşarak İstanbul’a dönüş için giriş yapıyoruz kontrol noktasından ardından Freeshoptan kendimize çay ve Jawa kahvesi ve dahi dünyanın en pahalı kahvesi olduğu söylenen ve bir hayvanın mide fermantesinden süzülüp geliveren Luwak kahvesinden de birkaç içimlik küçük bir paket alarak uçağımıza adım atıyoruz, 12 saat sonra gözlerimizi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda sabah saatlerinde açıyoruz. Bizi çoğaltan her bakımdan farklı bir deneyim olduğunu düşündüğüm bu gezi için yazdıklarım sadece ilk aklıma gelenler olup umarım yeniden farklı bölgelerini de gezmek fırsatı bulurum dediğim Java’nın misafirperver güzler yüzlü samimi ruhunu temsil eden insanları selamlıyorum…
Tri Makasih (Teşekürler)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Umutluyum
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.