Kale Gündem – Rota Yayıncılık Yönetim Kurulu Başkanı, Marketing Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Günseli Özen, pazarlamayla iç içe geçen yıllarını, Marketing Türkiye’nin 33 yıllık serüvenini, yüksek üretim yapabilmesinin yolu markalaşmaktan geçtiğini, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kadın Girişimciler Kurulu olarak deprem bölgesi için yaptıklarını, Malatya’da yeni girişimler ya da alternatif pazarların neden ortaya çıkmadığını Kale Gündem muhabirine anlattı.
Marketing Türkiye: Türkiye’nin ilk ve en uzun süreli pazarlama dergisi
1-) Günseli Hanım Türkiye’nin ilk pazarlama dergisi olan Marketing Türkiye geride bıraktığımız günlerde 33’üncü yaşını kutladı. Günseli Hanım şöyle bir soruyla girizgâh yapmak istiyorum, uzun soluklu bir yayın hayatı olan Marketing Türkiye fikri nasıl ortaya çıktı?
-Rota Yayınları ile Marketing Türkiye aslında aynı yıllarda yayın hayatına başlamış. Biz Rota Yayınları, Marketing Türkiye’yi 2002 yılında kurucusu rahmetli Atilla Öğüt’ten devraldık. Böyle baktığınızda 33 yıllık yayın hayatının 22 yılında Marketing Türkiye yayıncılığını üstleniyoruz. 2002 yılının başında derginin kapandığını duymuştuk. Sektörden ajanslar bizi arayarak pazarlama ve pazarlama iletişimi sektörü için çok önemli olduğuna inandıkları Marketing Türkiye’nin saygın ve bağımsız bir yayınevi tarafından çıkarılmasının markalar açısından önemine vurgu yaptılar. Öncesinde Reklam verenler Derneği’nin süreli yayınını Rota Yayınları olarak hazırlamaktaydık. Bu nedenle sektörü biliyorduk, paydaşları konusunda da bir fikrimiz vardı. Rota Yayınları olarak Marketing Türkiye’nin ilk sayısını 2002 Nisan ayında yayınlamış olduk.
Marketing Türkiye bu tarihten beri Türkiye’nin ilk ve en uzun süreli pazarlama dergisi olarak güçlü bir şekilde okurlarına ulaşmaya devam ediyor.
“Bir ülke markaları kadar zengindir”
2-) Günseli Hanım sizi bu alana yönelmenizin sebebi neydi? Aynı zamanda uzun soluklu yolun “Günseli’ye” kazanımları neler oldu?
-“Bir ülke markaları kadar zengindir” söylemini duymuşsunuzdur. Türkiye’yi “atölye” merkezi olarak konumlayan küresel markalar; emeğin karşılığını, ürünün kalitesinin ederini ödeme konusunda çok da istekli değillerdi. Ülkemizin katma değeri yüksek üretim yapabilmesinin yolu markalaşmaktan geçiyordu. Dolayısıyla o günün koşullarında üretim yapan iş dünyamız için görece yeni olan pazarlama ve pazarlama iletişimi konusunda bir külliyat oluşturmak ve yol göstermek üzere sorumluluk almış olduk. İletişim her şeydir! Dolayısıyla öğretmek üzere öğrenirken Günseli de daha kaliteli iletişim kurmayı öğrendi, kendi şirketinde öğrendiklerini uyguladı. Eğer bugün 33 yıllık bir yayıneviysek bunun nedeni öğrendiklerimizi kendi şirketimizde de uyguluyor olmamız.
“Markalaşmamış ürünler hak ettiği değeri alamazlar”
3-) Biliyorsunuz ki ülkemiz 2 büyük deprem yaşadı. Bu depremlerin ardından bölgedeki ticarette ciddi bir gerileme gözlemlendi. Tecrübelerinize dayanarak sizce afet bölgesindeki ticareti nasıl canlandırabiliriz? Özellikle Malatya’da yeni girişimler ya da alternatif pazarlar ortaya çıkabilir mi? Deprem bölgesindeki kurum kültüründe bir dönüşüm yaşanır mı?
-Deprem sadece bölgede yaşayanların değil hepimizin canını çok yaktı. Üzüldük ancak geride kalanlar için hemen yapılması gerekli olanlar vardı. Buna odaklandık. Bir afet felakete dönüşürken öncelikli olarak acil ihtiyaçları karşılamak, sonra erken iyileştirme dediğimiz aşamaya geçmek ve sonuncu aşamada da dirençli bir toplum oluşturmak üzere odaklanmak gerekiyordu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kadın Girişimciler Kurulu olarak dirençli toplum konusunda yapılacak olanlara yönelik çalışmalar gerçekleştiriyoruz.
Ticari hayatın harekete geçmesi ve sürdürülebilir kılınması için en önemli şey; yerinde, yeniden üretimin sağlanması. Bu kapsamda memleketlerinden başka kentlere göçenlerin geri dönmeleri, kentlerinde ticari hayatı canlandırmak için aksiyon almaları gerekiyor. Öncelikle ticari hayatın yani esnafın aksiyon alması ve elbette en önemli şeylerden bir tanesi yeni baştan toprağın işlenmesi ve üretime dönüşmesi önemli olacak.
Malatya her zaman çok potansiyelli bir üretim merkezi olarak var oldu. Ancak ne yazık ki bütün varlığını tarım ve özellikle de kayısı üzerinden yürütmeyi tercih etti. İlk soruda da söylediğim gibi markalaşmamış ürünler hak ettiği değeri alamazlar. Malatya’nın kayısısı da hak ettiği değeri alamamış tarım ürünlerimizden bir tanesi. Ağaçtan toplandıktan sonra herhangi bir katma değer yaratmadan ya da markalaşmadan yurt dışına gönderilen kayısı başta olmak üzere tarım ürünleri ne Malatya’ya ne de Türkiye’ye hak ettiği dövizi getiremez. Öncelikle ürünlerimizin katma değerli hale getirilip markalaştırılmış olması gerektiğini düşünüyorum.
“Her zaman inanırız ki içerik kraldır”
4-) Pazarlama alanında tespit ettiğiniz ve sektörün öne çıkan isimleri tarafından da pek dikkate alınmayan ama Marketing Türkiye’yi bugünkü konumuna getirdiğine inandığınız pazarlama teknikleri var mı?
-Biz her zaman içeriği çok önemseriz. Bugünü değil, geleceği göstermeyi anlamlı buluruz. Bu kapsamda kendimizi konumladığımız yer pazarın nereye gideceği, ürün ve hizmetlerdeki trendler ve satın alma tutum ve davranışlarının hangi yöne evrildiğidir. Bunu da araştırmalarla gerçekleştiririz. Her zaman inanırız ki “içerik kraldır.” Pazarlamanın alfabesi harfler değil rakamlardır. Bütün pazarlama yatırımlarının geri dönüşünü rakamlarla görmek ister marka sahipleri. Bu kapsamda içeriğimiz sonuçlara odaklanır. Sanırım bu Marketing Türkiye’yi daha yatay ve genel geçer konulara yönelmekten ziyade, konsantrasyonu yüksek dikey alanlara yönelik içerik yapmaya yönlendirdi. Tercih edilmemizin nedeni içeriğimizin okurlarımızın kariyerlerinde fark yaratabileceği ufukları açmış olmasındandır.
“Pazarlamada “kutunun dışında düşün” diye bir kavram vardır”
5-) Günseli Hanım 33 yıl çok uzun bir süreç, bu zaman diliminde özellikle marka algı yönetimi noktasında çok önemli kararlar verdiğinizi düşünüyorum. Size yüklenen tüm sorumlulukları ele aldığımızda bir konuda karar verirken hangi değer yargılarınız devreye giriyor?
-Meselelere herkesin baktığından daha farklı bakmayı öğrendim. Pazarlamada “kutunun dışında düşün” diye bir kavram vardır. Aslında kutunun dışında düşün derken bile bir kutunun varlığını kabul etmiş olursunuz. Ben de “o kutu ya hiç yoksa” diye yanıt veririm. Dolayısıyla meselelere herkesin daha önce denediği yöntemlerle değil, risk alarak daha farklı açılardan yaklaşırım. Ben buna bir miktar da “kayısı etkisi” diyorum. Bildiğiniz üzere kayısı potasyum deposudur; hücre içerisindeki akışkanlığı ve hücreler arasındaki geçirgenliği sağlar. Biz Malatyalıların aklı bu nedenle biraz farklı ve hızlı çalışır. Risk beni korkutmaz; tam tersine motive eder. Nasıl olsa bir çözüm üretilir diye bakarım.
“2024’te bizi daha çok kişiselleştirilmiş ürünler bekleyecek”
6-) İşletmeler iletişim ile doğru müşteriye nasıl ulaşabilir? Sosyal medya ile işletmeler barışık mı? Strateji ne olmalı? 2024’te bizi hangi pazarlama trendleri bekliyor?
-Pazarlama döngüsü bir bütündür ve bir araştırma ile başlar. Tüketici içgörüsüyle şekillenen ürün ulaşılabilir kılınarak dağıtımı yapılır. Reklam-satış-reklam döngüsüyle devam eder. Tüm mecralar 360 derece dengeli olarak kullanılmalıdır. Her bir mecranın ulaştığı kitle farklı olacağından tüm mecralar değerlendirilmelidir.
Sosyal medya elbette önemli. Önemli olması, ölçülebilir olmasından kaynaklanıyor. Kime ulaştığınızı görebiliyorsunuz. Bu nedenle her bir sosyal mecranın doğasına uygun iletişim dili ve görseli seçilmelidir. Mesajda tutarlılık çok önemlidir. Vektörün yönü hep aynı tarafa doğru olmalıdır.
2024’te bizi daha çok kişiselleştirilmiş ürünler bekleyecek. Adeta sadece bizim için üretilmiş olduğunu varsaydığımız ürünler bize sunulacak. Ayrıca her bir satın alma deneyimi mükemmel olmak durumunda. Pürüzsüz süreçler tüketicinin beklentileri içerisinde olacağından markalarda tüm süreçlerini deneyim tasarımına dönüştürecekler. Pazarlama disiplinlerinin hepsine deneyim önderlik edecek. Hangi sektör olursa olsun deneyimi iletişiminin odağına koyacak. Bir başka önemli konu da; tüketici ve müşteri kavramları daha az kullanılıp iş süreçlerinin odağına insan ögesi konulacak.
“Bizim ailemizde benden önce bir girişimcilik örneği yoktu”
7-) Günseli Hanım geçmişe dönecek olsaydınız, 20 yaşındaki Günseli’ye nasıl bir tavsiye verirdiniz?
-Bunu ben de sık sık düşünürüm. Aslında bugün geldiğim yere muhtemelen gelecektim. Kendime zaman zaman acaba daha önce buraya gelebilir miydim diye sorarım! Daha hızlı gelebilmek için neler yapabileceğimi kendimle tartışırım. Bizim ailemizde benden önce bir girişimcilik örneği yoktu. Bu nedenle izleyebileceğim bir mentorum da olmadı. Çok fazla yanılgıya düşmeden zor zamanları geçirdiğimi düşünüyorum ama illa ki bir tavsiye vermem gerekirse karakterime ilişkin söyleyebileceklerim var. Bir yayıncı için mükemmeliyetçi olmak olmazsa olmaz ama bu zaman kaybına neden olmamalı. Peki, “bugünkü demlenmişliğimle dünün gencine ne derdim, nasıl bir öğüt verirdim?” diye zor bir soru soruyorum. Gençliğin coşkusunu da göz ardı etmeden: “İşe ilişkin ilgini çok yönlü kılmak yerine odakla ve vektörünü aynı istikamete yönlendir.”
Söyleşi: Esmanur Kadak
02:00
News
Gündem
Gündem
Gündem
Gündem
Gündem
Gündem
