34,7212$% 0.08
36,5256€% -0.64
44,0895£% -0.4
2.937,04%-0,83
4.886,00%-0,52
3330768฿%-0.38252
“Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir, mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat…” (Sabit)
Beş bin yıllık, somut olmayan kültürel miras geleneği olan, başta İran olmak üzere farklı bölgelerde de kutlanan bir gece…
21 Aralık tarihi ile beraber Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi ve eksen eğimine bağlı olarak mevsimlerin başlangıçlarını belirleyen gündönümü tarihleri oluşmaktadır. 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerine ekinoks (gece – gündüz eşitliği), 21 Aralık ve 21 Haziran tarihlerine de solstis (gündönümü) tarihleri denilmektedir. Sonbaharın bitişi, kış mevsiminin başlangıcı olan 21 Aralık tarihine İran kültüründe verilen isim “Şeb-i Yelda”dır.
İran mitolojisinde kötülükler tanrısı Ehrimen’in, kötülüklerinden bıkmış olan insanların iyilik tanrısı Ahura Mazda halk arasındaki ismiyle Ormozd savaşında kötülüklerin üstesinden geleceği beklentisiyle karanlıktan aydınlığa çıkışı da temsil ettiği söylenmektedir. Bazı kaynaklarda ise Kutlu Gün “Horrem Ruz” ,bir kısım eski takvimlerde “Navasard” olarak tanımlanmıştır. Şeb-i Yelda benzer bir kutlamada eski Türklerde Şeb-i Yelda gecesinin sabahında kutlanan güneşin yeniden doğuşunu sembolize eden “Nardugan” yeni yılın ilk günü olarak kutlanmaktadır.
Birçok bölgede kutlanan “Şeb-i Yelda” yöresel olarak kısmi değişiklikler gösterse de genel olarak İran’da Maderşahi aile yapısı sebebiyle büyük annenin gölgesinde evinde hanesinde ailenin tamamının toplanmasıyla kutlanmaktadır.
Bu aile geleneğinin gündüzü sabahtan başlayan büyük bir telaş adeta arefe günü havasında İran’ın geleneksel pazarlarını hareketlendirir. 21 Aralık günü bu büyük bayram telaşı her ailede coşku ve heyecana sebep olur. Alışveriş ürünlerinin başında geceyi bir nevi sembolize eden Hindivane ve Enar (Nar ve Karpuz) yer alır. Karpuz bizim karpuzlardan biraz farklı dışı çimen yeşili uzun bir karpuz çeşidi… Elma hurma, ayva, kuru yemiş çeşitleri, özellikle ceviz, fıstık, üzüm, badem, değişik meyve kuruları, Sohen-i Qum (tereyağlı geleneksel bisküvi ) ve evde yapılan tatlılar… Büyükannenin nezaretinde hazırlanan görkemli bir Yelda Sofrası…
Bu görkemli Yelda sofranın orta yerine Divan-ı Hafız konulur. Bir tarafta eski aile yadigârı antika semaverde çay kaynar, bardaklar dolar boşalır Hafzı Divanı’ndan okunan şiirler uzun gecenin içine adım adım sürükler sermest eder bütün aile fertlerini… Tok bir sesin okuduğu Büyük Şair Hafız’ın şiirlerine eski bir tar eşlik eder yakan tınısıyla…
Bu kültürel yapıştırıcı geleneği öğrenmek için geçmişte İranlı dostum Hemedanlı Sanatçı Ali Asgar Tahiri ile Fatihte bir sohbet ortamında bulunmuş ondan bu en uzun geceyi bize anlatmasını istemiştik. Dostumuz Ali Asgar Taheri kendi döneminde iyi bir ses sanatçısı olup; klasik İran musikisini çok iyi bilen ve icra eden bir sanatçıdır.
Sağ olsun bizi kırmadı anlattı ve bir gün İran’a gelirseniz size bu geceyi yaşatacağım diye bir söz verdi. Gün geldi aradan yaklaşık 4 yıl geçmişti ki kısmet oldu dostlarla birlikte Tahran’a gittik gezilerin sonuna doğru kendisini arayıp Tahran’da olduğumuzu ve ziyaret etmek istediğimizi söyledik. Doğrusu Şeb-i Yelda provası konusunu unutmuştuk. Kendisi bizertesi günü akşam doktor olan damadının evinde misafir etmek istediğini söyledi bizde memnuniyetle akşam yemeğine geleceğimizi bildirdik.
Ali beyin doktor damadı hotelimize gelip bizleri arabasıyla alıyor. Kuzey Tahran’ın yüksek semtlerine doğru çıkıp gidiyoruz. Modern bir sitenin kapısında durup asansörle yukarı çıkıyor ve yanılmıyorsam onuncu katta bir dairenin kapısında duruyoruz. Damat kapıyı çalıyor dostumuz Ali Asgar Bey kapıyı açıyor bize “hoşamedi”, “be ferma”, “Ağayan, “ağa saleh hoşamedi” diye sevinçle ve hürmetle karşılıyor. Geleneksel tarzda döşenmiş zarif ve soylu bir İran evi… Sedir tarzında bizim şark usulüne yakın bir şekilde döşenmiş büyük salona geçiyoruz… Karşıda görkemli bir sofra hazırlanmış insanın gözlerini alması inanın çok zor diyeyim siz anlayın… Masanın üzerindeki yiyeceklerin sunumu ve rahle üzerinde hafız divanını görünce birden benim jeton düşüyor… Ali abi müdür bey hatırladınız mı ne konuşmuştuk yıllar önce Fatih’te diye sordu… Şeb-i Yelda’yı konuşmuştuk dedim masadaki karpuz, nar ve kuruyemişler tatlılar adeta bir şölen sofrası… Evet, hatırladım biz bu gece galiba Şeb-i Yelda gibi sevgilinin uzun siyah saçlarını düşleyip sabahın kıyılarına dek güneşin doğuşuna tanık olacağız fecre kadar hafızın esrarlı yolculuğunda yoldaş olacağız öylemi dedim.
Ailenin bütün fertleri büyük anne dâhil herkes toplanmış bizim için sırf Şeb-i Yelda geleneğini yasatmak o uzun gecenin bütün ritüellerini bizimle paylaşmak, sahip oldukları bu kültürel mirası gecesini bize göstermek bir taraftan da 21 Aralık’a bir prova yapıyoruz diye espri yapmayı ihmal etmiyor Ağa Ali…
Güzel sesiyle başlıyor şiirler okumaya Baba Tahiri Üryan Hemedani’den
“Güzel, her iki gözüm senin saraylarındır
İki gözümün arası ayaklarının yeridir
Korkarım gafil adım atarsın
Kirpiklerimle acır ayakların”
Büyük kızı Sitar ile eşlik ediyor aile fertleri nakarat kısımlarını hep birlikte terennüm ediyorlar… Sıra dışı bir akşam yaşıyoruz gerçekten… Bütün İran enstrümanları geceye dizilmiş tar, setar, santur gibi…
Sonra Büyük Şair Şirazlı Sadi’den şiirler okuyor
“Aşk kolay göründü ilkin ama,
ne güçlükler çıkmadı ki sonra.
Umut içindeydi aşıklar
sabâ dağıtacak sevgilinin zülfünü,
getirecek misk kokusunu diye”
Tıpkı Şeb-i Yeldayı uzun gecenin sıkıntılarını aşığın çektiği ıstıraba benzetilmesi gibi…
İkramlar bitmek tükenmek bilmiyor… Meşhur İran çayı bardaklar birbirini izliyor kan kırmızı… Vakit gecenin yarısını geçmişti ki sıra bütün Şeb-i Yelda gecelerinin Şairler Sultanı Şemsuddin Muhammed Hafız-ı Şirazi’ye geldi.
“Dostluk ağacını dik, murat meyvesi verir
Düşmanlık fidanını sök, sayısız dert getirir
Meyhaneye konukken hürmet göster rintlere
Yoksa ey can sarhoşluktan çıkınca başın ağrır
Sohbet gecesini ganimet say çünkü bizden sonra
Daha çok döner dünya, çok geceyle gündüz gelir
Leyla’nın ayın beşiği hükmündeki mahfesini taşıyana
İlham ver Rabbim, onu Mecnun’un yanından geçir
A gönül, ömrün baharını dile, yoksa bu bahçe her yıl
Nesrin gibi yüz gül bitirir, bülbül gibi bin kuş getirir
Yaralı kalbim sözleşti zülfünle, Allah aşkına
Baldudağa emret de ona tez istikrar versin
Irmak kıyısında oturup bir serviye sarılmayı
Artık bu bahçede, ihtiyar Hafız Allah’tan istemekte”(Hafız)
Santurun nağmeleri arasında gece büyük hafızın şiirleriyle son buluyor, bizler bir Şeb-i Yelda gecesi olmasa da o anlamda bir geleneğin bütün güzelliklerine tanık oluyoruz.
Evet, dostlar bu kültürden bir anımı, sizlerle paylaşmak istedim… Şeb-i Yelda gerçekten önemli bir gelenek yaşatıcılığıdır. Giderek yok edilmek istenen, zamanın şartlarıyla devamlı surette yara alan “aile” müessesesi, geleneğin korunmasının ve aktarılmasının sağlanması bakımından kültür emperyalizmine karşı durabilmemizin en büyük dayanağıdır. İnsanlar Şeb-i Yelda gecesini sevdikleriyle, akrabalarıyla, dostlarıyla ruha hitap eden vakit geçirerek şiir okur, hikâye, efsane anlatır, sohbet eder, oyun oynar ve birlikte şarkılar okuyarak geçirir.
En uzun ve zorlu bir gece, aşığın çilesi yarın siyah uzun saçları gibi uzayıp gitse de karanlık bitecek, güneş daha bir güçlü doğacak… Tıpkı Bağdatlı Fuzuli’nin dediği gibi;
‘Şeb-i yelda’da uzar fecre kadar kıssa-i aşk
Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leyla söyler.’
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Faiz meselesi (3)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.