Delilerine Sahip Çıkan Malatya - Kale Gündem - Haberler - Son Dakika Haberleri - Malatya Kale İlçesi
DOLAR

36,2414$% 0

EURO

38,0962% 0.18

STERLİN

45,6469£% 0.06

GRAM ALTIN

3.371,39%0,34

ÇEYREK ALTIN

5.615,00%-0,21

BİTCOİN

3495823฿%-1.12697

İmsak Vakti a 02:00
Malatya AÇIK
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Delilerine Sahip Çıkan Malatya

19 Nisan 2020 tarihinde ülkemizin milli ve resmi haber ajansı Anadolu Ajansı, abonelerine şöyle bir haber geçti.

Kale Gündem – “Malatya’da akli dengesi yerinde olmayan, araba zannettiği sopasıyla gezen ve Mercedes Kadir olarak tanınan Fatih Kaydı hayatını kaybetti.”
Ardından şehrin en büyük mülki amiri olan Vali Bey açıklama yaptı. “Malatyamızda kişiliğiyle sembol olmuş, Mercedes Kadir adıyla müsemma Fatih Kaydı kardeşimizin vefatı hepimizi üzmüştür. Kendisine Cenabıhak’tan rahmet diliyorum.”

Hemen sonra şehrin Belediye Başkanı “Malatyamızın sevilen simalarından Fatih Kaydı’nın (Mercedes Kadir) vefat haberini üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım. Kadirimize Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum,” diye yazdı sosyal medya hesabından. Bitti mi, hayır! Şehri temsil eden milletvekilleri, spor kulübü başkanları da taziye yayınladılar hem de fotoğraflısından…

“Yarı kalıcı, ağır zihinsel bozukluktur,” şeklinde tanımlanır delilik. Buna yol açan sebepler arasında çocukken geçirilen fiziksel yaralanmalar bulunacağı gibi, doğuştan ya da sonradan yaşanmış ağır depresyonlu hayat neticesinde zihnin kontrolden çıkması olarak da özetlenebilir. Bir de romantik delilik var ki –Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha gibi- bu bahsi başka bir zamana bırakıp konumuza devam edelim.

Kovrin’i tanır mısınız?
Tanımıyor musunuz?

Evet, ben de tanımazdım. Ta ki Çehov onu rüyasında görüp karakter olarak kâğıda dökene dek… Sonra tanıştık. Kendisi bir felsefe hocasıymış. Eşi Tanya’yı da sağlam seviyormuş hani. Ama ilgilendiği bilim onu bulutların üstüne doğru çıkartmaya başlayıp da Kovrin’de kuruntular içinde kendini bir dâhi hatta Tanrı’nın seçilmiş kullarından biri olduğuna inanmaya başlayınca işler değişmiş. En sonunda “deli olmasına izin verildiği sürece mutlu olan bir adam” ortaya çıkmış. “Dâhilikten deliliğe terfi!” mantığıyla ilerleyen bu öykü için aslında Çehov “tıbbi bir öykü” demiş. Tıp? Delilik? Bilim ve dâhilik?

Haydi dönelim soğuk Rus bozkırlarından insanı da iklimi de sıcak Malatyamıza. Anadolu topraklarında her köyün, kasabanın ya da mahallenin mutlaka bir delisi vardır. Bazen halk olarak biz onları bu makama layık görürüz bazen de onlar öyle görünmek isterler. Kıyafetleri, konuşmaları, hareketleri ve kendine has eşyalarıyla toplumdaki normal(!) insanlar arasından hemen fark edilirler. Malatya’da da bu çerçevede ele alındıklarında toplum içinde bilmeyenler tarafından hakir, çoğunluk tarafından ise neşe, sevgi ve belki de kutsal bir figür olarak kabul edilirler. Kutsallığı biraz da “Kimin veli kimin deli olduğunu Allah bilir” inancı doğrultusunda şekillenmiş olan bu kişilerin duasını almak ve hatırını kırmamak için Malatya halkı onları gözetmiş ve kollamıştır.

Kimler yok ki bu şekilde sevilen ve saygı duyulan: Şorikli Yaşar, Deli Yusuf, Gız Mahmut, İzzo, Haceli, Faro, Deli Gaffar, Deli Ahmet, Mamulo, Onyedili Zülküf Dayı, Mustafa Dayı, Leylek Ana, Adliye Bekir, Mısto, Niro, Bese, Azet Bacı ve Mercedes Kadir.

Bu isimler, Malatya halkı tarafından kesinlikle dışlanmamış, horlanmamış tam tersine varlığından memnuniyet duyulan kişiler olmuş. Bazen onları konuşturarak gizemleri hakkında bilgi alınmak istenmiş bazen verilen sadakalarla işlerinin hayırlı olması için dua beklenmiş bazen de kendi dertlerini dinleyecek akıllı(!) kimseler yerine bu kişiler tercih edilmiş. Farklı zaman ve yerlerde yaşamış bu kişiler korunmuş, kollanmış ve adeta Malatya’nın simgesi haline gelmişler.

Bu kişilerin en ünlüsü ise yazımızın girişinde taziyeler ile bahsettiğimiz Mercedes Kadir. Sosyal meydanın da gücüyle sadece Malatya’da değil tüm ülke sathında üne kavuşan bu kişiyi Malatyalılar çok seviyor. Yine yukarıda Anadolu Ajansı muhabirinin “Araba zannettiği sopasıyla gezen” olarak nitelendirdiği Kadir’in –ki bence zannetmiyor bilakis biliyor ve yaşıyordu- yaşanmış yüzlerce hikâyesinden birine misafir olalım.

<<Kadir, gece yarısı komşularından birinin zilini peş peşe çalar. Uykulu halde ne olduğundan habersiz bir hışımla balkona çıkan komşu Kadir’i görünce bir an duraksar ve “Gecenin bu saatinde hayırdır?” diye sorar.

“Metin abi, arabanı yola park etmişsin, geçemiyim,” cevabını alan komşu, “Kadir, bak kenarda yer var, oradan geç,” der.

Kadir’in cevabı ise şöyle olur:

“Yok abi, geçemem, arabana çayparım…”>>

İşte gecenin o saatinde uyandırıldığında hışmı Kadir’i görünce geçene mi yoksa başkasının malına zarar vermeme inceliğini gösteren deli/dâhi/veliye mi gönlümüz kaysın?

Gelin bir de işin perde arkasından haber verenlere bakalım. Leylek Ana ile görüşmesinden rahatsız olan Deli Hüseyin’in eşi, “Sen benden habersiz nerelere gidersin, yoksa Deli Leylek’le münasebetin mi var?” der. Hüseyin dede “Hanım, günahıma girme, bir sırrım var, söyleyemem. Eğer söylersem yola ihanet etmiş olurum ve yaşayamam. Ben seni aldatmadım, aldatmam da. Gel bu hırsından vazgeç!” der.
Fakat eşi aynı üstelemeleri diğer günlerde de devam ettirir ve Hüseyin dedeyi sürekli sorgular. “Yağmur da yağsa kar da yağsa elbiselerin hep kupkuru. Belli ki uzaklara gitmiyorsun. Sen Deli Leylek’i kendine dost mu tuttun?” der yine bir gün. Deli Hüseyin, eşinin ısrarlarına dayanamaz ve “Biz Deli Leylek’le her cuma akşamı Adıyaman’a, Ebu Zer el-Gıfari’ye –ki bu zat 652 yılında vefat etmiştir- gidiyoruz ve onun yaralarına derman çalıyoruz,” der. “Bu ikimizin sırrıydı ve sırrı ortaya çıkarmak vermektir,” diye de yakınır. “Ben üç gün sonra vefat edeceğim ve benden üç gün sonra da Deli Leylek vefat edecek, onu yakınıma defnedin,” diye de vasiyette bulunur. Gerçekten de söyledikleri bir bir çıkar.

Bir de Niro (Nurettin) vardır ki bu zat 1998 yılında vefat ettiğinde evindeki bütün halılar üzerine kapatılmış bir şekilde ölü bulunmuş. Mahalleli onun cinler tarafından boğularak öldürüldüğüne inanır. Daha yaşarken Malatya Kent Müzesine balmumumdan heykeli dikileninden öldükten sonra mezarı türbe yapılanına kadar birçok delisine(!) sahip çıkan bir millet elbette akıllısına da dirisine de sahip çıkacaktır diyerek yazımızı bir menkıbeyle bitirmiş olalım.

<<Habib Baba, 4. Murad Devri’nde yaşamış, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır. Yaşlıdır ve fakirdir. Kervanla bir yolculuk dönüşü, ruhu gibi bedenini de keseleyip temizlemek ister ve hamama gider.

Hamamcı, “Olmaz! Bugün, Sultan Murad’ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan kimseyi alamam!” der.
Habib Baba, “Ne olursun, camiye bu hâlimle giremem, seferden geldim, temiz olarak ibadet edeyim!” diye rica eder.
İnsaflı olan hamamcı, “Peki, şu son odada hızlıca yıkan ve hemen çık, para da istemem, sakın vezirlerin senden haberleri olmasın!” diye uyarır.

Habib Baba hamama girip yıkanmaya dursun, ardından heybetli fakat fakir görünümlü biri daha gelir. 4. Murad kendisinden habersiz, vezirlerinin topluca hamam âlemi yapacaklarının haberini almıştır. “Bakalım vezirlerim nasıl eğlenir, neler yaparlar?” diye teftişe tebdil-i kıyafetle gelmiştir. 4. Murad’a hamamcı, “Olmaz, Sultan’ın vezirleri hamamı tuttular, veremem…” der.

Tebdil-i kıyafet içinde olan 4. Murad ısrar eder ve hamamcı onun da ısrarlarına dayanamaz, “Al peştemali, şu son odada yaşlı bir adam var, git onun yanında sen de yıkan, aman ha, vezirler sizden haberdar olmasın!” diyerek onu da odaya gönderir.

4. Murad içeri süzülür ve Habib Baba ile sohbete başlarlar.
Habib Baba, “Evlâdım, sırtın fazlaca kirlenmiş gibime geliyor, müsaade edersen keseleyivereyim!” diye bir teklifte bulunur.
Şaşıran Sultan Murad, bu tekliften de hoşlanır. Zira ömründe ilk kez birisi padişah olduğunu bilmeden ve bir beklentiye girmeden yardım teklifinde bulunmuştur. Teklifi kabul eder. Sonunda kuru bir teşekkürle karşılık vermek istemez. “Baba, gel ben de senin sırtını keseleyeyim de ödeşmiş olalım!” der, keselemeye başlar.

Bu sıralarda def, dümbelek, eğlence gırla gidiyor, hamamın diğer kısmı çın çın çınlıyordur! Sultan Murad keselemeye devam eder, bir taraftan da halkın düşüncesini öğrenmek için söylenir, “Baba, görüyor musun şu dünyanın halini? Şimdi Sultan Murad’a vezir olmak varmış! Adamlar def, dümbelek hamamı inletiyorlar. Biz burada kaçaklar gibi…” der demez, Habib Baba, “Be evlâdım, Sultan Murad dediğin kimdir? Sen, asıl Âlemlerin Sultanı’na kendini sevdirmeye bak ki onun sevgisini kazanınca sırtını Sultan Murad’a bile keselettirir!”>>
Kim bilir, koca koca milletvekillerine, valilere, belediye başkanlarına taziye yayınlattıranlar belki de zamanımızın Habib Babalarıdır. Ne dersiniz?

Bu köşe yazısında yer alan fikirler yazara aittir. Kale Gündem Gazetesi’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Aydemir Gültekin

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

İslam Medeniyeti Şehirleri

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.